Macera dolu hikâyeler bizi hep içine çekip başka diyarlara götürmüştür. Bazen hiç gidemeyeceğimiz bazen ise bildiğimiz bizim coğrafyamızda yerlerde olması bize daha cazip gelmiştir. Bu yüzden izlediğimiz filmlerde veya oyunlarda macera dozu hep yüksek olsun istemişizdir.
Bugünkü nostalji incelemesini yapacağımız oyun da işte tam
bu tarzda bir oyun. Değişik mekân ve bitmeyen enstantaneleriyle bizi alıp başka
diyarlara götürüyor. Oyunumuzun ana karakteri brain bir tesadüf sonucu arabasıyla
giderken çok güzel bir bayana çarpmasıyla kendisiniz içinden çıkması çok zor
bir keşmekeşin içinde bulur. Öncelikle çarptığı bayana yardım eder ve bir hastaneye
yatırır. Bu kadının adının gina olduğunu ve peşinde kötü adamların olduğu
söyler ve onu öldürmek için peşini bırakmayacaklarını brain’a söyle ve böylece
oyunumuz başlamış olur.
Bu oyunumuzun da mekanikleri klasik tıkla ilerle tarzı
diyebiliriz. Karakterimizi sadece Mouse tıklamasıyla istediğimiz yere
ilerletiyoruz ve alınması gereken objeleri alarak veya tanıtarak oyunda
ilerleyebiliyoruz. Bunun yanı sıra bizde bulunan bazı objeleri birleştirerek
bazı yerlere kullanabiliyoruz. Yine diğer tıkla-ilerle oyunlarındaki olmazsa
olmazlardan diyalog bu oyunumuzun da bir parçası, sorulması gereken soruları
sorarak ve yapmamız gereken bazı şeyleri bu şekilde halledebiliyoruz.
Run away’de 6 bölüm oynuyoruz bu bölümlerin kendi içinde
değişik mekânları var buralara giderek değişik objeler bulup kullanarak ve
çeşitli diyaloglar gerçekleştirerek oyunda ilerliyoruz. Ara geçiş videoları
güzel olmuş lakin bazı mekânlarda çok dikkatli olmanız gerekiyor, zira bazen o
kadar küçük bir obje oluyor ki onu gözden kaçırabiliyorsunuz ve o bölümde
takılıp kalabiliyorsunuz.
Syberia oyununu hatırlarsanız orada da böyleydi her yere
dikkatli bakmak zorundaydınız. Fakat secret files’ta gördüğüm search
scene(araştırma ekranı) bizim işimizi çok kolaylaştırıyordu. Herhangi bir mekâna
girdiğimizde hangi objeyi alacağım ne yapacağım diye bir sürü objelerin olduğu
bir yerde korkmuşken sadece bu tuşa tıkladığınızda size etkileşime geçilecek
objeleri gösteriyordu. Bunun yanı sıra bazı daedalic oyun stüdyosunun
oyunlarında da buna benzer bir sistem vardı, mesela son ön incelemesini
yaptığım dead sycnronicity buna bir örnek. Demek istediğim runaway’de böyle bir
kolaylık yok umarım ikinci oyunda koymuşlardır.
Bu tarz oyunların diyaloglar gibi bence bir diğer olmazsa
olmazı bulmacalardır. Fakat ben bu oyunda bize beyin jimnastiği yaptıracak
hatta daha basit bir bulmaca göremedim. Bu tarz oyunların en önemli iki şeyi
bir diyalogların çok olup oyuncuyu sıkmaması, iki orta seviyede olsa
bulmacalarla biraz da olsun oyunculara keyifli vakit geçirmelerini sağlamaktır.
Keyifli vakit demişken ara ara espriler ve tabi ki komedi olursa da çok güzel
olur. Zira bu tarz oyunlarda pek aksiyon olmadığı için oyuncular sıkılabilir. Bu
açığı da komedi, sıkmayan bulmacalar ve güzel ara geçiş videoları ile
kapatılabilir.
Sonuç olarak grafikleri 2003 yılında çıkmış bir oyun için
gayet başarılı diyebiliriz. Hikâye ise sürükleyici cinsten adeta bir film gibi,
müzik ve sesler ise oldukça başarılı olmuş. Çevre ve karakter modellemeleri
hoşuma gitti. Oynanabilirlik iyi fakat yazımda önceden bahsettiğim şu objeleri
görmemizi kolaylaştıracak tek tık uygulaması gibi bir şey olsa daha iyi olurdu.
Neyse yine de macera oyunu bağımlısıysanız ve broken sword, syberia tarzı
oyunların hastalarındansanız ve bu oyunu bilmiyorum veya daha oynamadım
diyorsanız kesinlikle hemen alıp oynayın derim. İyi oyunlar.
0 yorum:
Yorum Gönder